10 Ocak 2011 Pazartesi

DOĞUM SONRASI DEPRESYONU

DOĞUM SONRASI DEPRESYON


Depresyon üst başlığı altında ele alınan hastalıklar içinde belki de en fazla gözden kaçanı doğum sonrası depresyondur. Ancak doğum sonrası depresyonu normal doğum yapan kadınların yarısından fazlasında görülen annelik hüznü ile karıştırılmamalıdır. İkisi farklıdır ve birbirinden farklı iki durumu ifade eder.

Doğum sonrası psikolojik sorunlarANNELİK HÜZNÜ

Doğumdan sonraki ilk hafta içinde görülen, annelerin kendilerini biraz mutsuz, şaşkın ve sersem hissettikleri fakat zihinsel işlevlerinin normal olduğu bir durumdur. Doğumdan sonraki 3.ve 4. gün bu belirtilerin en şiddetli olduğu zamandır. Normal bir çocuk doğuran annelerin yarısı ile üçte ikisi arasındaki bir çoğunluğu bu durumu yaşar.(Normal geçmeyen, sorunlu, komplikasyonlu gebeliklerde ve doğumlarda bu olumsuz duyguların daha somut nedenlerinin olmasından dolayı daha farklı değerlendirilmesi gerekir.) Bir başka deyişle annelik hüznü doğum komplikasyonu (olumsuz ve istenmeyen gelişme) veya anestezi etkisine bağlı değildir.

Annelik hüznü yaşayan kadınlarda çoğunlukla gebeliğin son 3 ayında anksiyete (sıkıntı) ve depresyon yakınmaları gözlenir ve bu annelerde aybaşı gerginliği, doğum korkusu ve kötü sosyal koşullar daha sık görülür.
Tedavi gerekmez, birkaç gün içinde kendiliğinden düzelir. Bu durum en çok ilk gebelikte görülür.

DOĞUM SONRASI DEPRESYONU (POSTPARTUM DEPRESYON)

Doğuran kadınların yaklaşık %10-15'inde görülür (Bizim İstanbul’da yaptığımız bir çalışmada %16 oranında doğum sonrası depresyonu saptadık). Genellikle loğusalığın ilk iki haftası içinde başlar. Bu dönemde kadınlar üzüntülü,sıkıntılı,ağlamaya hazır görünür. Mutsuzluk, bitkinlik, neşesizlik, isteksizlik, hayattan zevk alamama ilgisizlik gibi yakınmaları olan annelerin bebeğin bakımı için gereken yoğun uğraş ve uykusuzluğa da maruz kalmaları durumu ağırlaştırır. Bu duygusal karmaşanın bir çok nedeni vardır: gebelik sonuna doğru çok yükselmiş bulunan östrojen ve progesteron hormonlarının doğumdan sonra birdenbire hızla azalması,yine adrenal steroidlerin (böbreküstü bezinin salgıladığı bir hormon) birdenbire azalması gibi daha çok hormonal nedenler yanında doğum olayının başlı başına oluşturduğu stres ve annelik rolünün getireceği yeni sorumlulukların bilincinde olma bunların başlıcalarıdır.

Aynı dönem erkek (baba) için de benzer duygular oluşturabilir. Sorumlulukların artışı,cinsel beraberlik imkanının bir süre kısıtlanması,eşinin ilgisinin kendi üzerinden doğacak çocuğa kayacağı kaygısı ve iyi gitmeyen evliliklerde çocuğun ayrılmayı zorlaştıracak yeni bir bağ olması gibi faktörler babada tedirginlik ve stres oluşturabilir.

Daha önce bir psikiyatrik hastalık geçirmiş olma veya halen stres verici bir yaşam olayını yaşıyor olma durumu olumsuz etkileyen etmenlerdendir. Doğum sonrası depresyonunu olumsuz etkileyen diğer etmenler arasında genç yaşta anne olma,erken dönemde ortaya çıkan annelik hüznü,kötü evlilik ilişkisi (ayrılmayı zorlaştıran yeni bir bağın oluşumu nedeniyle),sosyal destek yokluğu (vb.) sayılabilir.Doğum sonrası depresyonları çoğu zaman diğer depresyon ataklarına kıyasla hem daha ciddi seyretmekte hem daha sık tekrarlama eğiliminde olmaktadır. Başlangıç zamanının (doğum) bilinmesi nedeniyle de tedavi açısından fırsat tanımaktadır. Doğumdan hemen sonra tedaviye başlanan hastalarda daha çabuk ve daha kesin bir iyileşme elde edilebilmektedir.

Doğum sonrası depresyonun anne-bebek ilişkisini bozarak bebeğin psikolojik gelişimi üzerinde olumsuz etki bırakabileceği de unutulmamalıdır.

Her bin doğumdan 1-2'sinde ise yoğun depresyon (çökkünlük) duygusuna eşlik eden intihar fikirleri olabilir. Bazı ciddi depresyon vakalarında ise halüsinasyonlar(varsanı) ve hezeyanlar(sanrı) hatta bebeğini öldürme düşünceleri gibi psikotik belirtiler görülebilir.

Tedavide psikolojik ve sosyal destek ilaç tedavisi kadar önemlidir. Bütün bunlar göz önünde bulundurularak bu dönemde eşler birbirlerine karşı hoşgörülü ve toleranslı olmalı,özellikle annenin içinde bulunduğu nazik durum çevre tarafından özellikle de eşi tarafından desteklenerek atlatılmalı,gerek duyulduğunda bir psikiyatriste başvurmaktan çekinilmemelidir.

0 yorum:

Yorum Gönder