7 Ocak 2011 Cuma

SAĞLIKLI EKLEM İÇİN YAPMAMIZ GEREKENLER

EKLEMLERİNİZ GENÇ KALSIN

Prof. Dr. Cihan Aksoy Ölümsüzlük düşüncesi insanoğlunun yüzyıllar boyunca arayışı içinde olduğu bir hayaldir. Nice efsaneler üretilmiş, nice filimler çevrilmiştir bu hayale ilişkin. Geçmişte bazı dönemlerde bu hayal o denli abartılmıştır ki, insanlar kendileri ulaşamadıkları ölümsüzlüğe, hayallerindeki başka birilerini ulaştırmışlar, sonra da onlara ibadet etmişlerdir. Eski Yunan mitolojilerinde hepimizin isimlerini eğitimimiz sırasında bir şekilde öğrendiği tanrılar, tanrıçalar farklı güç ve özelliklerine karşın tek ortak yönleri olan ölümsüzlük ve sağlıklılık özellikleriyle bulutların üzerinden seyretmişlerdir ölümlü ve zayıf insanları. İnsanların beyinlerinde yarattıkları bu tanrı ve tanrıçaların önemli özelliklerinin başında onların hiç hastalanmamaları vardır. Aşık olur, öfkelenirler, süslü maslarda yemek yer, aralarında sohbet ederler. Kimisi Zeus gibi yaşlı, kimisi Apollon gibi güçlü, Afrodit gibi güzeldir, ama hepsi her zaman sağlıklıdır. Günümüzde ölümsüzlük hayali artık terkedilmişse de Yunan mitolojilerindeki diğer tanrısal özelliklerden biri olan sağlıklı yaşamak, en güçlü, üretici, dirençli olduğumuz dönemde olabildiğince uzun süre yaşamak yani genç kalmak hayalimiz, yaşama sevincimize katkı yapacak şekilde devam ediyor. Tıp bilimindeki gelişmeler, bu hayali destekleyen pek çok katkıyı da birlikte getiriyor. İnsanların genç ve sağlıklı yaşamak yolundaki hayallerinin giderek artmasına yardımcı oluyor. Eski dönemlerdeki önemli hayallerden olan başka maddelerden altın elde ettiğini söyleyen simyacılar, ya da devri-daim makinasını yaptığını iddia eden yarım yanlış bilimciler gibi her dönemin hayal tacirleri de varlığını sürdürüyorlar. Tabii bu hayallerimizi suistimal eden kişiler, kuruluşlar, ya da büyük ümitlerle kullanılan ürünlerin içinin boş çıkması gibi sorunlar da alabildiğine artıyor. İnsanlığın bilinen en eski hastalığı olan Osteoartrit (OA) için de benzer gelişmeler söz konusu. Bir dönemlerin yaşlılık hastalığı olan ve eklemlerin kıkırdaklarındaki yıkım ile ortaya çıkan, vucudun bu yıkıma cevap olarak yaptığı eklem yüzeyini genişleterek binen yükü azaltma anlamına gelen osteofitlerin(kemik çıkıntılarının) neden olduğu şekil bozuklukları nedeniyle halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoartritin artık kader olmaktan çıkmaya başladığını görüyoruz. Osteoartritin geciktirilmesi bir anlamda eklemlerin de genç kalması ile eşdeğerdir. Bu bölümde eklemlerin genç kalması için ya da osteoartrit olmamak için neler yapmamız gerektiğinden bahsedeceğim.

SAĞLIKLI EKLEM İÇİN YAPMAMIZ GEREKENLER:

Çalışmalar 70 yaşındaki insanların %70 inde osteoartrit , diğer bir deyişle eklem yaşlanması belirtileri olduğunu tespit etmişlerdir. Daha erişkinliğe geçiş dönemlerinden itibaren başlayan eklem yaşlanması belirtileri %50 civarındaki olguda semptom verir, bir çok insan eklemlerdeki yaşlanmayı hissetmez. Görüntüleme tekniklerinin gelişmesi ve iyi muayene teknikleri, erken dönemdeki eklem yaşlanmasını anlamamızı kolaylaştırmıştır.

Eklem Yaşlanması Yani Osteoartrit İçin Tanımlanan Risk Faktörleri:

Yaş almaya ilave olan şişmanlık( Özellikle dizde), kadın olma (Her ne kadar kalça osteoartriti erkeklerde biraz daha fazla ise de diğer eklem tutulumunda kadınlar daha öndedir), geçirilmiş eklem yaralanması ve iltihapları, Hipermobilte sendromları, mekanik yüklenmedeki simetriyi bozan nörolojik ve ortopedik hastalıklar, uzun süren hareketsizlikler, Kümülatif travma bozukluğu adı verilen: Zorlayıcı çalışmalar (aşırı güç harcama),u zamış, tekrarlı aktiviteler, Kötü postür, alışılmamış iş aktiviteleri, Mekanik stres (lokalize temasa bağlı stresler), Vibrasyon (titreşim), Soğuk ortam, Emosyonel stres, diş sıkma tarzında zorlamalar ve tabii çok önemli olan genetik yatkınlık ve gelişme bozuklukları şeklinde sıralanabilir. Sayılan faktörlerden ne kadar arınabilirsek eklemlerimizin o ölçüde genç kalmasını sağlayabiliriz. Ancak bunların dışında bazı temel kuralları bilmemiz ve yaşam biçimi haline getirmemiz gereklidir.

Birinci Kuralımız:

"Use it or loose it" yani kullan yoksa kaybedersin gerçeğidir. Bir eklemde ağrı varsa o eklem özel korse ve cihazlarla belirli bir süre için hareketsiz bırakılabilir. Ancak tümüyle istirahate çekilmek yarar yerine zarar verecektir. Örneğin belağrılarında yapılan çalışmalar istirahatin uzamasının sakatlığın artmasına eşdeğer olduğunu göstermiştir. Eklemin en önemli yapılarından olan eklem kıkırdağı sertçe bir sünger gibidir ve beslenmesi için üzerine aralıklı yük gelmelidir. Böylece eklem arasındaki sıvının yenilenmesi, ve kıkrdağın beslenmesi mümkün olur. Üzerine hic yük gelmeyen eklem kıkırdağının uzun ömürlü olması mümkün değildir.

İkinci Kural:

Eklemi fizyolojik olmayan açılarda yüklememek gereğidir. Eklemi stabilize eden yapıların fizyolojik yönlerdeki normal zorlamalara oldukça yüksek bir direnci vardır. Ancak örneğin dizler hafif kıvrık ayaklar yerde sabit iken gövdenin dönmesi hem diz menisklerine hem de beldeki disklerin çapraz annulus liflerine yırtıcı bir kuvvet uygulanmasına yol açar. Bu nedenle insan vücudundaki stabilize eden ve destekleyen yapıların anatomisini bilmek, ya da bilenlerin önerilerine uymak gereklidir. Uzun yıllar boyunca öğrenciliğimizde derslerinde yaptığımız boyun çevirme, geri ve yan köprü kurma, tek elle ağır çanta taşıma, ergonomik olmayan sıralarda oturma gibi bazı aktivitelerin zararlarını yıllar sonra anlamış ve bu tür yanlışların büyük bir kısmını kaldırmış durumdayız.

Diğer Bir Bilgi:

Şişmanlığın eklem sağlığına zarar verdiğidir. Aşırı kilonun diz ağrılarına yol açtığı kanıtlanmıştır. Yine bel eklemlerimizin genç kalması için aşırı kilodan uzak durmak gerekir. Ancak beslenme önemlidir ve eklem kıkırdağını besleyen gıdaların alınması gerekir. Bu yöndeki gıda destekleri yazının tedavi bölümünde anlatılacaktır. Sportif aktiviteler: İyi ısınma, uygun soğuma, nonfizyolojik zorlamalardan kaçınma gibi kurallara uyulursa yarış için değil sağlık için yapılırsa- genel sağlığın yanısıra eklem sağlığı için de yararlıdır. Ancak: Sporcuların enaz % 4'ü her yıl antreman veya musabakalar sırasında kaza geçirir, yaralanır. Gelişmiş ülkelerde normal populasyonun %70.8'inde sportif aktivite sırasında geçirilmiş yaralanma öyküsü, %37'sinde ise bu yaralanmaya bağlı süregelen problemler olduğu saptanmıştır. Ancak Spor yapmayan toplumlardaki egzersizsizlikten kaynaklananan eklem ve yumuşak doku yaralanmaları , spor yapan toplumlardan çok daha az değildir.

0 yorum:

Yorum Gönder